Oyun Sonu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Oyun Sonu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ocak 2011 Çarşamba

EKİP TİYATROSU – OYUN SONU

Beckett üzerine tez yazmış bir arkadaşım yeni kurulmuş bir grubun, Kumbaracı50’de, Beckett’ın Oyun Sonu’nu sahneleyeceğini ve oyunu merak ettiğini söyledi. Birlikte gitmeyi önerdi. Açıkçası “yeni kurulmuş bir grup” olduğunu üstelik Beckett’ın Oyun Sonu gibi oldukça zor bir eserinin mevzubahis olduğunu duyunca ufak bir tereddüde kapılmadım değil başlangıçta ama sonradan amatör ve genç bir grubun Beckett’la nasıl “mücadele” etmiş olabileceğini merak ederek oyuna gitmeye karar verdim. 5-6 yıl kadar önce, ben de bu metin üzerine ayrıntılı olarak çalışmış ve Pierre Chabert’in 15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali için yönettiği Oyun Sonu provalarına katılmıştım. Yıllar sonra, çok sevdiğim bu oyunu başka bir gruptan izlemek -evet riskliydi- ama oyunu tekrar hatırlamak güzel olabilirdi.

Beckett’ın Oyun Sonu eseri anlam katmanları bakımından çok zengin bir oyun. Bu zenginlik aynı zamanda oyunun sahnelenmesini de zorlaştıran sebeplerden biri.

Oyun ilk bakışta basit bir öyküyü anlatıyor gibidir. Godot’yu Beklerken’de (Viladimir ile Estragon ve Pozzo ile Lucky arasındaki ilişkilerde) olduğu gibi burada da, Beckett’ın deyimiyle nec tecum nec sine te” (ne seninle ne de sensiz) yaşayan iki insanla karşılaşırız: Tekerlekli sandalyeye mahkûm, gözleri görmeyen ev sahibi Hamm ile görebilen, yürüyebilen ama oturamayan hizmetçi Clov. Hamm henüz bitiremediği bir öyküsünü anlatır, Clov da sıkılarak onu dinler. Neredeyse hep aynı şeyleri yaparak geçirirler günlerini. Clov, Hamm’ın bedensel ihtiyaçlarını yerine getirir; onu uyutur, uyandırır, üstünü örter, açar, çişini yaptırır, gezdirir ve en önemlisi de onun yerine görür. Hamm ise Clov’un yerine düşünmektedir. Clov her fırsatta, Hamm’ı terk edeceğini söyler, ama “ayakları olmasına” rağmen bunu beceremez; Hamm ise tam tersine yürüyemiyor olmasına rağmen hayallerinde farklı diyarlara yolculuk eder. Tasvir edilen dünya, yazarın birçok oyununda olduğu gibi yine belirsiz, medeniyetin olmadığı, karanlık bir dünyaya atıfta bulunur. Karakterlerin bulundukları mekana ilişkin ara sıra dillendirdikleri “sığınak” sözü sanki dünyanın sonunu getirmiş büyük bir felaketin ipucunu vermektedir. Belki de büyük bir tufandır bu (Hamm, Tevrat’ın 5. Bölümünde anlatılan Nuh’un oğlu Ham’a atıfta bulunuyor olabilir mi?). Clov, rutin bir iş olarak pencereden gördüklerini anlatır: Clov’un söylediklerine bakılırsa, dünyanın bir yarısı sular altındadır, diğer yarısı ise çöl olmuştur. Tek bir canlı bile kalmamıştır. Ama Clov’un doğruyu söylediğini kim bilebilir? Belki de bütün bunlar Clov ile Hamm arasında oynanan bir oyundur. Clov, gözleri görmeyen öykü yazarı Hamm’ın yardımcılığını yapmakta, onun fantezilerini beslemektedir. (Beckett’ın bir zamanlar kör yazar Joyce’a yaptığı asistanlıkla bir bağlantısı olabilir mi?) Çöp tenekesindekiler de yazar tarafından beğenilmeyerek çöpe atılan karakterler midir o halde? Yoksa bütün bunlar hamlelerin sözlerle yapıldığı bir satranç oyunu mu? (Endgame satrançta son hamle için kullanılan bir terimdir). Clov’un oyun boyunca satrançtaki atın hareketleriyle yürümesi bunun bir göstergesi sayılabilir mi? O halde Nagg ve Nell de yenilmiş piyonları mı temsil ediyor? Yoksa bütün bu gösteri bizatihi tiyatro oyunlarının bir parodisi mi? (Clov ismi, Clown yani palyaço kelimesinin bozulmuş hali olabilir mi? Hamm, ‘aparte’ yaptığını Clov’un da kendisine “replik” verdiğini söyler vs.) Yorumlar, sorular ve anlamlar çoğalır.

Diğer taraftan Beckett, metni öyle kusursuz denebilecek bir matematiğe göre kurar ki metinde yapılacak en ufak bir değişiklik, küçücük bir yorum oyunun bu “matematiksel sistemini” çökertecek gibidir. Yazar sanki kurduğu bir sistemi garanti altına almak istercesine oyuncunun tüm mizansenini ayrıntılandırmıştır. Öyle ki oyuncunun sahnede kaç adım atacağını bile belirtir. (Beckett’ın da bu konuda ne kadar hassas olduğu söylenir çok yerde) Dolayısıyla bu tür metinleri sahnelerken yapılacak değişiklikler, ekleme veya çıkarmalar, yorumlamalar büyük bir “risk” almak anlamına gelmektedir.

Ekip’in Oyun Sonu sahnelemesi çoğu yerde bu riski göze almış. Clov’un yürüyüşünün metinde yazılı sayılara uymaması, “katı ve sallantılı” diye tabir edilen bu yürüyüşü, satrançtaki atın formunu korumak kaydıyla, deforme etmesi tiplemeye aykırı değildi. Yine aynı şekilde Nagg’ın anlattığı “terzi hikayesinde” oyuncunun küçük el kuklaları kullanması da ilginç ve yerinde bir yorum olarak aklımda kaldı. Bu yorum, Hamm’ın “hikaye anlatıcılığının” babasından geldiğinin altını çiziyor diğer taraftan da Beckett’in bütün tiplerini bir kuklaya dönüştürmesine bir gönderme yaparak oyunun anlatım düzlemlerine bir derinlik katıyordu. Bu olumlu yorumların karşısında takıldığım birkaç küçük noktayı belirtmem gerekiyor. Oyunda yer yer, bazı “içi boş” replik söyleyişleriyle karşılaştım. İçi boş derken, neden söylendiğine karar verilemediği, sözün ne anlam(lar)a geldiği konusunda dramaturjik olarak bir uzlaşıya varılamadığı anlaşılan repliklerden bahsediyorum. Beckett’in kurduğu matematik, herhangi bir sözün öylesine, geçiştirilerek söylenmesine pek izin vermiyor maalesef. Bu sorunu oyunun ilk gösterimi olmasına ve oyuncuların ezber problemlerinden kaynaklı güvensizliklerine verdim. Fakat Clov’un özellikle son tiradındaki (“bana dediler ki”) aşırı dramatizasyonu (gözleri yaşartacak kadar duygulu oynamasını) dramaturjik bir problem olarak görüyorum. Böyle bir yorumlamanın –ki Beckett’in kendisinin de bu anlamda “duygudan” özellikle kaçındığı söylenir- oyunun bütünde yaratılan anlam zenginliğini yok edeceğini düşünüyorum. Clov bu kadar “duygu yükünü” barındıran bir tipleme değil. Beckett de özellikle bu tiradın “sabit bir bakış ve donuk bir sesle” söylenmesini istemiş.

Diğer taraftan Hamm’ı oynayan oyuncuda gördüğüm “fazladan jestlerin” de budanması, netleştirilmesi gerekiyor. Beckett’ın pek çok oyununda olduğu gibi bu oyunda da küçük hareketler çok büyük anlamlar ifade edebiliyorlar. Bu yüzden metinde belirtilen mizansenlerin, jestlerin dışında yapılan en ufak bir hareket oyunun seyirciyle kurduğu ilişkinin ve anlam zenginliğinin bozulmasına yol açabilir. Hamm’ı oynayan oyuncunun bazen elini nasıl koyacağına karar veremediği, başını ya da gövdesini çevirmekte tereddüt ettiği anlar oluyordu. Bu durumlar da az çalışmadan ve ilk gösterim olmasından kaynaklanıyor olabilir. Zamanla ve dikkat edilirse düzelebilir diye düşünüyorum.

Ekip Tiyatrosu’nun ilk oyunu olan Oyun Sonu, ufak tefek eksikliklere rağmen grubun iyi işler yapacağını açıkça söylüyor. Kendilerinin oyun broşürlerindeki temennilerine ben de katılıyorum: Umarım uzun ve keyifli bir yol yürürler. Ekip’e bu vesileyle hoş geldin diyorum.

Oğuz ARICI – 5 Ocak 2010

Oyunun Künyesi:

YAZAN: Samuel Beckett
ÇEVİREN: Genco Erkal çevirisi esas alınarak Uğur Ün, Abet Limnn ve Berent Enç - Herman Sarıyan çevirileri ile Samuel Beckett’in orijinal İngilizce metninden yararlanılmıştır.

Yöneten: Cem Uslu
Dramaturg: Ayça Seymen Şimşek
Dekor, Işık, Kostüm, Makyaj: EKİP
Afiş, Broşür: Altan Sinan Cebecigil

Oynayanlar:

HAMM: Cem Uslu
CLOV: Simel Aksünger
NAGG: Murat Engiz / Halil Babür
NELL: Ayşegül Uraz

Ekip Tiyatrosu İLETİSİM BİLGİLERİ:

Tel: 0506 393 75 11.
E-MAIL: ekip@ekiptiyatrosu.com
FACEBOOK: www.facebook.com/EkipTiyatrosu
TWITTER: www.twitter.com/EkipTiyatrosu

Dikmen Gürün'e Yazılar